GÜL BEYAZ GÜL

 

Deneyimsel tasarım öğretisi

Yıllardır gelmediği memleketine sonunda gelmişti. Ne çok değişmişti sahil... Önceden tedirgin bir şekilde, korkarak oturdukları şu ıssız kumsal amma da kalabalıklaşmıştı. Adım başı kafelerin, çeşitli restoranların olduğu eğlenceli ve hüzünlü müziklerin çaldığı bir hal almıştı. Her tarza uygun bir bina vardı. Dümdüz sahil, zaman tüneline dönmüştü adeta. “Burayı bırakalı tam 7 yıl oldu.” Diye geçirdi içinden. Şehir değişmişti değişmesine de kendisi ne durumdaydı?

“İnsan ayrıldığı yere elinde birikimlerle dönmek ister.” Acaba bir kazancı olmuş muydu gitmenin? 

Hukuk okumak için çıkmıştı bu sokaklardan. Okul, sonrasında iş hayatıyla birlikte birçok insan görüp geri gelmişti. Öğrenciyken baktığı pencereyle görmüyordu hiçbir şeyi... 

Belki önceden renkler daha canlıydı, sesler daha net, kokular daha keskin ve temizdi. Eskiden heyecanlandığı ve uykusuz kaldığı meseleler şimdi yolda takılmamak için kenara attığı bir kaldırım taşı kadar önemsiz hale gelmişti. Bu öyle bir kayıptı ki somutta görünmediği için dışarıdan bakıldığında anlaşılamayan ancak insanın gözündeki ışığı alan bir şeydi. 

Kaç kişi yaşar bunu ?

Ya da kaç kez yaşar ki insan böyle bir şeyi?

“Acaba avukat olmasam eski enerjim olur muydu?” diye kendine sordu 500. Kez… Sonra bunun mümkün olmayacağını düşünüp konuyu hevessizce kapadı. 

Gözlerini kapatıp dinlediğinde arkadaki sesleri daha net duymaya başladı. Bu kadar yakından mı geliyordu bu müziğin sesi diyerek arkasını döndü. Şarkıcı kadın dans eden çiftlere karşı nidalanıyordu. “Sen olmasan ben solarım, gül beyaz gül açarım.” Ve arkasını denize, yüzünü kalabalığa dönerek adeta aynada kendisine bakıyordu.

Evet dedi işte bu… Son boşanma davasında gördüğü de tam buydu. “Şiddetli geçimsizlik”lerin arkasındaki öyküyü merak ediyordu. O kadar büyük emeklerle evlenen insanların nasıl bir çırpıda ayrıldıklarına şaşırıyordu.

Bu şarkıyla bir ilgisi olabilir miydi bunun?

En büyük duygularla evlenenlerin en yoğun, en duygusal boşanmaları yaşadığına şahit olmuştu. Birbirlerine çözüm olmak için bir araya gelen insanlar nasıl en büyük problem olur hale gelmişlerdi. 

Her aşırılığın beraberinde bir sonu getirdiğine tam anlamıyla şahit olmuştu artık. 

“Gerçek sevgide abartı yoktur ki.” Diyerek anne ve babasını düşündü. Babası da annesine çiçek alırdı ama bir kamyon almazdı. Hatta bazen yoldan koparıp getirirdi. Hediye de alırdı babası ama milyon lira değerinde olmazdı. Bazen bir çılgınlık yapar, verilen alışveriş listesinin dışında bir çikolatayla annesinin gönlünü fethederdi. Yemeğe de giderlerdi beraber ama bir menüsü bir maaş etmezdi mesela. Annesinin o mahcup gülüşü geldi gözünün önüne. Bu anları gösterecek fotoğraflar yoktu ama anıları çok belirgindi. 

Bir müvekkilini düşündü . Kadın duruşmaya neredeyse bir valiz dolusu fotoğrafla gelmişti. Davanın sonunda da hepsini oraya yakın bir yerde yakmıştı. 

“Nasıl olabilir?” diye düşündü tekrar. Milyon liralık hediyeler nasıl olur da bir çikolatanın yerini tutamaz? Binlerce fotoğraf nasıl olur da resmedilmemiş, minik bir tebessüm kadar kıymet bulamaz.

İşte dedi “Gördüğüm renklerin solmasının sebebi bu… 

Sanırdım ki sevgi ne kadar çok gösterilirse o kadar gerçektir.

Sonunda anladım ki

“gerçek olan gizlidir ve değerlidir.”

Gerçek sevgi karşı tarafın sensiz yaşamasını istememek midir?

“Ben olmazsam sen de yok ol” dedirten nedir?

Bağımlı olmakla gerçekten değer vermek arasında nasıl bir ilişki vardır?

Çiçek açmak için birinin olması mı gerekir bu hayatta?

İnsanın çiçek açması için birine ihtiyacı mı var? 

Duygusal ve zihinsel olarak güçlenmesi gerekmez mi?

Güçlü olmak… Bir kavram daha bıçak gibi dokundu kalbine. 

Neydi güçlü olmak? 

Çok ağırlık kaldırmak mı? 

Hayır, hayır...

Çiçek açtıkça güçlenir insan ve güçlendikçe çiçek açar.

İnsan hayatındaki her şey vazgeçebileceği hale gelince özgürleşir ve güçlenir. Bu gün dününden daha iyi olmaya  başladığında ferahlar, huzur bulur.

Keşke tüm müvekkillerine söyleyebilseydi bu düşüncelerini… 

İnsanlar daha mutlu olmak için yaptıklarıyla güç kaybederler.

Keşke anlatabilseydi...

Yorum Gönder

6 Yorumlar

  1. Zihinsel olarak güçlenmek ilişkilerde herkese iyi gelecek bir durum .

    YanıtlaSil
  2. Vazgeçebilir olmak... Anahtar kelime bu ;) "Nasıl yani?" dediğinizi duyar gibiyim :D Mutluluğa açılan kapının anahtarı... Peki mutlulukta ilerlemek için ne yapmalı? Vazgeçebilir olup, vazgeçmemek...

    YanıtlaSil
  3. Gerçek te abartı yoktur , sağıma soluma bakıyorum da abartısız hiç bir şeyimiz kalmamış .. Konuşmalarımız , iliskilerimiz, gözlemlerimiz...

    YanıtlaSil
  4. Kivam bir kere bozuldugunda yanlislar yanlislarla duzeltilmeye calisildiginda tum iliskiler guc kaybeder... Denge icin vazgecis potansiyelimiz onemli... Tesekkur ederiz.. Elinize saglik...

    YanıtlaSil
  5. İnsanoğlu nasıl bir illüzyonda, şeytanın onları nasıl kazıkladığını bilmeden, her defasında, her koydukları fotoğrafla, evinin her köşesini çekip koyup hiçbir mahremiyet bırakmayacak kadar sınırsızlığı normal gösterip, tükettikçe, aldıkça mutlu olacaklarına inandırıyor… İnsanın en büyük düşmanı sadece kendisi, kimsenin bir şey yapmasına gerek yok. Oysa eskiden değerli olan gizlenirdi, tam olarak o küçücük tebessümdü değerli olan. Gerçekten çok güzel bir yazı… Yazan emeği geçen herkese teşekkürler.

    YanıtlaSil
  6. İnsan kendi kendine mutlu olamadığı müddetçe başkası ile mutlu olamaz

    YanıtlaSil