Yarım Kalan Bardak
Etraftaki kargaşa sona ermiş, herkes kendi köşesine
çekilmiş ve kendisiyle ancak baş başa kalabilmişti. Her şeyin bu kadar hızlı
olduğuna hala inanamıyordu. Elinde anahtar 15 dakikadır kapının önünde
bekliyor, bir türlü içeri girmeye cesaret edemiyordu. Gittiğini hala
kabullenemiyordu.
Bir cesaret kapıyı
açtı ve eve ilk adımını attı. Sanki içerde hayat hala devam ediyor gibiydi. Ama
bir soğukluk esti yüreğine. Yutkundu ve içeri girdi. Önce mutfağa yöneldi,
buzdolabının üzerinde unutulmayacaklar yazılıydı. 1 damla yaş aktı gözünden. Yarın
için yapılacaklar ne kadar önemliydi o an. Çünkü hala yarın vardı. Şimdi ise ne
kadar önemsiz geliyordu, 2 dakika sonra yaşayacağını bilmeden yarın için plan
yapmak.
“İnsan biliyor, " biraz sonra ölmeyeceğimiz ne
malum" diyor. İnsan biliyor bilmesine de işte biraz sonra ölebileceğini
kabul edemiyor ki nasıl etsin hayat bu. Ama oldu işte, hep başkalarının başına
gelecekmiş gibi uzaktan izlediğimiz ölüm haberleri bugün bizi buldu” diye geçirdi içinden.
Boğazının kuruduğunu hissederek bir bardak su aldı
dolaptan, içeriye geçip suyunu içecekti ki masanın üstüne yarım kalan su
bardağını gördü. Az önce yüreğine esen rüzgar şimdi içini buz kesmişti. Suyunu
içemeden masaya bıraktı. Bardağındaki suyu bile yarım kalmıştı. O suyu öyle
görmek onu o kadar etkiledi ki, birden aklında sorular oluşmaya başladı.
"Şu an ölmeye hazır mıyım? Yapacaklarım, planlarım, geri de
bırakacaklarım… Yok olmaz, daha gerçekleştirmek istediğim bir sürü hedefim var.
İçecek bir bardak su bile yarım kalırken
beni oyalayan şey ne? Ölüm çok yakın ve benim artık oyalanacak vaktim yok. Tek
vaktim "şu an" o zaman neyi arkamda bırakmak istemiyorsam şu an
yapmalıyım. Artık en yakınım dediğim insan gitti tek başımayım. Meğer insan hep
tek başınaymış da yanında sevdikleri olduğu zaman anlamıyormuş. " Diyerek yerinden kalktı. İçi hüzün dolmuşken garip bir umut da oluştu
içinde. Hayatının en mutsuz günlerinden birinde içi umutla doldu. Bu zamana
kadar ertelediği ne varsa, yapmaya karar verdi. Evden çıkmadan önce aynanın
kenarına öylece tutuşturulmuş fotoğraflarına baktı, gülümsedi. Artık gidişine
daha farklı bakıyordu. “Ama böyle olmamalıydı. İnsanı harekete geçiren şey yaşanan
üzücü bir olay olmamalıydı” dedi.
"Yarınım yok, sadece şu anım var. O yüzden onu da boş
geçirme, mutlu ol, tadını çıkar, iyi ol, son anında pişman olma...” Diye kendi
kendine konuşarak sanki az önce o eve giremeyen o değilmiş gibi çıktı evden.
Gerçekten de öyle değil mi? İnsan yapacaklarını hep
erteliyor ta ki onu kendine getirecek bir olayla karşılaşana dek. İlla ölüm mü
olması gerekiyor insanın gerçeği hatırlaması için. Ya da başına bir şey mi
gelmesi gerekiyor toparlanmak için. Hayat kısa, her an kıymetli. Ama insan elinden gidince anlıyor kıymeti.
Oysa daha iyi olmak için neyi bekliyor insan?
6 Yorumlar
Her an çok kıymetli...ertelemeden ötelemeden
YanıtlaSilRabbimiz bize dünyada ahirette de iyilik ver :)
YanıtlaSilErteleme lütfen ... Erteleyeceksen de keyifleri ertele ki bereketlensin. Teşekkür ederiz, elinize sağlık...
YanıtlaSilİnsan ertelemesi gerekeni erteleyemiyor. Egosuna yenik düşüyor. Halbuku acı yerine keyfini ertelese ne çok mutlu olucak.
YanıtlaSilHer anımızda gerçeğe yakın olan, gerçeğe uygun tepkiler veren olmak nasip olsun
YanıtlaSilİnsan elindekilerin kıymetini gerçekten de kaybetmeden anlamıyor. Nasıl ki hastalanmadan sağlığının, yaşlanmadan gençliğin kıymetini anlamaması gibi...
YanıtlaSil