“Sevgi Hanım, Sevgi Hanım, Sevgi Hanım!”
Başucunda panikle seslenen insanların çağrısıyla
yavaşça araladı gözlerini. Etraf ve zihni bulanıktı.
“Şükürler olsun, iyisiniz...” dedi bir ses,
rahatlamış bir tonla.
“İyi miyim? Ne oldu ki bana?” diye sordu,
şaşkınlıkla.
“Bayıldınız Sevgi Hanım... Yaklaşık beş dakikadır
baygın olarak burada yatıyordunuz.”
Sevgi, hayatında ilk kez böyle bir şey yaşıyordu. Ne
tansiyonu düşmüş, ne de başı dönmüştü bugüne dek. Sağlıklı beslenir, düzenli
spor yapar, kötü alışkanlıklardan daima uzak dururdu. Bütün bu özenli yaşam
biçiminin, onu sağlıklı kılmak için yeterli olduğunu düşünürdü. Ne yapması
gerekiyorsa yapar, çıkan sonuçları da ‘doğal’ karşılayarak hayatına devam
ederdi.
Ama şimdi... Şimdi nedenini bilmediği bir sonuçla
karşı karşıyaydı. Kontrolü dışında gelişen bu durum, içinde derin bir
tedirginlik yaratmıştı.
“Bir şeyleri yanlış mı yapıyorum acaba?” diye
geçirdi içinden.
Aklı, bir anda babasının hastaneye kaldırıldığı
günlere gitti. O dönem iş yükü yüzünden ailesine yeterince vakit ayıramamış, en
çok da babasını ihmal etmişti. Çok geçmeden babasını kaybetmiş, acısını içine
gömüp kendini yeniden işine vermişti. Yas tutmak yerine ‘meşgul olmak’ onun
seçtiği savunmaydı.
Şimdi, o anları hatırlarken içinden geçirdi:
"Bu aşırılık... Evet, kontrolümü
kaybetmeme sebep olan tam da bu. Hayatımın ipleri elimden kaymış. Aşırı bedel
ödediğim şeyler, bugün benim hayatımı yönetiyor."
Oysa babası vefat ederken ona bir söz vermişti. Ne
zaman iç dünyası sessizleşse o konuşma kulağında yankılanırdı. Ama ne yazık ki
bu kadar önemli bir hatırlatmayı unutmuştu. Ta ki bugün, bu baygınlığa dek...
“Kızım, bana söz ver.”
“Ne sözü baba?”
“Kendine zaman ayırmalısın… Zaman dediğin şey
kıymetlidir ve bir kere giderse geri gelmez. Bazı şeyler vardır ki, ancak
kaybedince kıymeti anlaşılır. Sen onları kaybetmeden kıymetini bil… Ve onlar
için, hayatta hiçbir şeye şükretmediğin kadar şükret.”
“İşime mi baba?”
“Hayır kızım... Zamana ve zamanı verene
şükretmelisin. Sağlığını, o zamanı verenden gelen beklentiler için kullanmayı
hedef edinmelisin…”
O zamanlar tam olarak anlayamamıştı babasının ne
demek istediğini. Ama bugün, tam da şimdi, o sözlerin anlamı kalbine bir gerçek
gibi oturdu:
Zaman… Elinden bugün gitse, kim geri verebilirdi?
Zaman, bize verilmiş bir emanet, bir uyarı niteliğinde, sınırlı bir mühlet.
Sevgi, o an fark etti: Bu süre, sonsuz değildi. Ve kendisi, bu kıymetli emanete
şükretmeyi unutmuştu.
Bugüne kadar yanlış şeyler için şükrettiğini
anlamıştı. Güya ayaktaydı ama düşmüştü… Ne tuhaf, bazen gerçek uyanış için
düşmek gerekirdi.
Derin bir nefes aldı. Gözlerini yeniden açtı.
İçinden sessizce fısıldadı:
"Şükürler olsun..."
"Şükürler olsun..."
"Teşekkür ederim baba..."
Hayatınızda her şey yolunda giderken düşünmek
gerekir: Zamanın gerçekten kimin için harcanıyor? Ve ona yeterince şükrediyor
musunuz?
Deneyimsel Tasarım Öğretisi geçmiş deneyimlerden yola çıkarak, geleceğimizi tasarlamaya yönelik stratejiler üreten bir bilgi topluluğudur.
“Kim Kimdir”,” İlişkilerde Ustalık” ve “Başarı Psikolojisi” seminerleriyle mutlu ve başarılı olmak isteyen insanlara problemlerini çözmeleri ve hedeflerine ulaşabilmeleri için ihtiyaç duydukları yöntemleri öğretir.
"Hayatta hiçbir zaman keşfedilemeyecek tek bir şey vardır; Daha iyisi…"
0 Yorumlar